Saturday, September 09, 2023

Hüseyin Eroğlu: "Her Yarışın İçinde Olmayı Hedefliyoruz"

Adını Bucaspor'la Nike Premier Cup U15'te önce Türkiye, sonra da Avrupa şampiyonu olarak duyurdu. Altınordu projesinin doğuşundan itibaren 10 yıl boyunca teknik direktörlüğünü yaptı ve Çağlar Söyüncü ile Cengiz Ünder gibi iki genç oyuncuyu dünya piyasasına yıldız olarak sundu. Geçtiğimiz sezon ise Samsunspor'u Süper Lig'e taşıdı. Başarılı teknik adamla hayat hikâyesini, futbol felsefesini ve hedeflerini konuştuk.



Hocam merhaba. 2 Kasım 1972 Delmenhorst, Almanya doğumlusunuz. Futboldan öncesiyle başlayabilir miyiz? Aileniz ne zaman Almanya'ya göç etmiş? Kaç kardeşsiniz? Almanya'da yaşadığınız 12 yıllık periyodu anlatabilir misiniz?

Babam 1963 yılında çalışmak için işçi olarak Almanya'ya gidiyor ve 1970'te de annemi yanına alıyor. Üç kardeşiz. Bir ablam ve ağabeyim var. Onlar Türkiye'de, ben Almanya'da doğdum. Sıcacık bir yuvada çok güzel bir çocukluk yaşadım. Birbirine bağlı, aile kültürüne düşkün bir yapımız var. Çocukluğum hep futbol topunun peşinde geçti. Küçükken parklarda oynadığım futbol, sonrasında bir kulübe gidip futbol oynama çabasına dönüştü. Babam parktaki oyunlarımıza zaman zaman izin vermese de önüne geçilmeyecek kadar güzel bir tutkuydu futbol. Almanya'daki çocukluğum dolu dolu geçti. Aslında Türkiye'de büyüyen bizim jenerasyondaki insanlar için de aynı şeyler geçerli. Şimdi kendi çocuklarıma baktığımda arada çok fark görüyorum. İlkokul 4. sınıfı Almanya'da tamamladıktan sonra 12 yaşımda Türkiye'ye döndük.


Doğduğunuz yer olan Delmenhorst, yetenekli göçmen futbolcuların çıktığı bir bölge. Delmenhorst'u ve o günleri sizden dinleyebilir miyiz?

Delmenhorst'ta özellikle Almanya'nın kuzeyinde Bremen, Hamburg, Hannover gibi kentlerde birçok futbolcu yetişti ve büyük başarılara imza attı. Bizim jenerasyonumuzdan İlyas Tüfekçi, Erdal Keser ve Erhan Önal'ı örnek gösterebilirim. Sonrasında Almanya'da futbola yönelen Türk çocukların sayısı her sene artarak devam etti. Delmenhorst da futbol şehri olarak ön planda olmasa da aslında çok sayıda Türk genci yetişti.

Türkiye'ye kesin dönüş yapmanızın sebebi neydi?

O dönem fabrikalar kapanmaya ve Türk ailelerinin tazminatları ödenmeye başlamıştı. Annem ve babam, yün ve pamuk üzerine üretim yapan bir fabrikada beraber çalışıyorlardı. Bu aşamada çok kritik bir karar noktasına geldiler. Ben 12, ağabeyim 14, ablam 20'li yaşlarındaydı. Birçok arkadaşımız orada kalmaya karar verdi. Belki yaşımız biraz daha büyük olsaydı biz de kalabilirdik. Babam aileyi bir arada tutmak adına bir karar verdi ve 1984 yılında hep beraber vatanımıza dönüş yaptık.

Almanya'da o yıllarda doğup büyümek, bugünkü Hüseyin Eroğlu'na neler kattı?

Sosyalleşme ve disiplin. Yaşadığımız mahallede, Alman ve Yunan vatandaşları başta olmak üzere çok farklı kültürden insanla büyüdük.  Bugünlere gelmemde en önemli katkı sağlayan özellikler olan iş disiplini, çalışmak ve her zaman en iyiyi yapmayı hedeflemek o günlerden miras kaldı. Futbola çok meraklı olsam da başlangıçta lisanslı olarak futbol oynayamadım. İsmini hatırlamadığım bir Alman antrenör beni sürekli çağırmasına rağmen babam o dönemde izin vermemişti.

İzmir'de Semih Şentürk, Hüseyin Beşok, Faruk Beşok, Musa Çağıran gibi çok iyi sporcular çıkartan İzmir Çamdibigücü takımına geliyorsunuz. Sizdeki futbol yeteneğini ilk kim keşfetti ve o süreçte neler yaşadınız?

Almanya'dan dönüşte, çoğunlukla göçmen ailelerin yaşadığı Çamdibi ilçesine geldik. Bu semtte yaşayanlar çok farklı spor branşlarında çok güzel noktalara gelmişti ve halen de devam ediyor. Ağabeyimle beraber bizi futbola başlatan Lütfü Cihaner Hocamız, gençlere çok değer veren, her biriyle yakından ilgilenen ve genç takımlarda başarılı olan bir antrenördü. Halit ağabeyim ve ben 13 yaşında futbola başladık. Lütfü Hocamızla hâlâ görüşüyoruz. O zamanlar 13 yaş kategorisinde lig yoktu. 16 yaşımıza geldiğimizde B gençlerde oynadık. Tam yedi sene Çamdibigücü'nde tüm kategorilerde sahaya çıktım. Günde iki maç yaptığımız zamanlar oldu. Futbolu çok seviyordum. Toprak zeminlerde oynadım, çim saha yoktu. Şöyle bir örnek vermek istiyorum; o dönemler kimse özel antrenman yapmazken ağabeyimle birlikte sabah saat 05.30'da Atatürk Stadı'nın yanındaki Seha Aksoy Atletizm Sahası'na gider, özel çalışırdık. Çünkü çim sadece orada vardı. Gün ağardığında bekçi uyanıyor, bizim de antrenman sona eriyordu.

1994'te Soma Sotesspor'da profesyonel hayatınız başlıyor. Ardından Marmarisspor, Akhisar Belediyespor ve Eskişehirspor formalarını terletiyorsunuz. 2005 yılında aktif futbol yaşantınıza nokta koyuyorsunuz. Bir yandan da Ege Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'ndan mezun oluyorsunuz. Futbol ile eğitimi bir arada sürdürmenin zorlukları hakkında neler söylersiniz?

12 yıl profesyonel futbol oynadım. Profesyonel futbolculuğum devam ederken aynı zamanda Ege Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu'nda okuyordum. Çok zorlandığım dönemler oldu. Hem derslere devam edip hem de antrenmanlara gitmek çok zor oluyordu. Geri dönüp baktığımda çok yoğun bir süreç yaşadığımı söyleyebilirim. Sadece futbola devam etsem hangi seviyelere gelebilirdim, yükselir miydim bilmiyorum ama okumam gerektiğini biliyorum. Şimdi bakınca doğru karar verdiğimi görüyorum. 12 yıllık profesyonel futbolculuk kariyerimde performans olarak inişler çıkışlar olsa da hiçbir teknik direktörümün işini zorlaştıracak bir karakter olmadım. Antrenman kaçırmayan, her zaman çok çalışan bir oyuncu oldum. Her zaman elimden gelenin fazlasını yaptım, doğru beslendim, uyku saatlerine dikkat ettim. Günümüzde eğitim ve profesyonel futbolu aynı anda götürmek çok daha zor. Bunu başarabilen futbolculara şapka çıkartmak gerek. Ancak oyuncular, profesyonel kariyerlerinin devam etmeme ihtimalini hiç unutmadan, akademik kariyer yapmayı da düşünmeli.

Antrenörlük kariyerinize de tıpkı futbolculuk gibi İzmir Çamdibigücü'nde başlıyorsunuz. Öncelikle futbola nokta koyduktan sonra teknik direktörlük yapma kararını nasıl aldınız ve Çamdibigücü'ne dönüşünüz nasıl oldu?

Disiplinli ve sorun çözücü bir yapım var. Bunu fark eden antrenörlerim, iyi bir teknik direktör olacağımı düşündüklerini söylüyorlardı. Süreç de böyle yürüdü. Futbolu bıraktıktan sonra antrenörlüğe de Çamdibigücü'nde başladım. 12-18 yaş aralığındaki tüm gruplarla çalışma fırsatı buldum. Amatör kulüplerde çalışmak çok zor. Top yok, saha yok, zaman yok! Bu, bende tam tersine bir etki yaptı. Mazeret üretmek yerine kıt kaynakları verimli kullanmaya odaklandım. Çoğu futbol adamı, hangi düzeyde olursa olsun maalesef mazeret üretiyor. O zamanlar yaşça benden küçük Yalçın Hocamız vardı ve askere gitmişti. Takımları bana kalmıştı. Çalıştırdığım takım ve oyuncu sayısı çok arttı. Çocuklarla doğru iletişim kurmak, onlara rol model olmak önemliydi. Şu anki becerilerimin çoğunu o dönemde kazandım. Takım mühendisliği, oyuncu değişimi, kulübü, takımı, oyuncuyu geliştirmek için yapılması gerekenler güçlü kaslarım oldu. Üst düzey profesyonel futbol oynayan insanlar bunu yapmayı tercih etmiyor ve hata yapıyorlar. Bir an önce A takımda yardımcı antrenör olma düşüncesini doğru bulmuyorum. Liderlik, yardımcı antrenörlük yaparken öğrenilmez. En üst düzey takımda da öğrenilmez. Tüm kardeşlerime altyapılarda teknik adamlık yapmalarını öneriyorum. Yol biraz uzun gelecek ama bu çabayı gösterirlerse daha başarılı olacaklarından eminim.

Çamdibigücü ile U15'te Türkiye finali oynuyorsunuz. Ardından yeni kurulan Bucaspor'un altyapısına geçiyor ve 2007'de Türkiye ikincisi oluyorsunuz. 2010'da Nike Premier Cup U15 Türkiye Şampiyonu oluyor ve Danimarka'da düzenlenen Nike Premier Cup Avrupa Şampiyonası'na gitmeye hak kazanıyorsunuz. Finalde Porto'yu penaltılarla 5-4 alt ederek Avrupa Şampiyonu oluyorsunuz. Bu altın günleri nasıl anlatırsınız?

Çamdibigücü U15 Takımı ile birlikte başarılı bir sezon geçiriyorduk. Finaldeki rakibimiz Bucaspor oldu. Burada bir parantez açmak istiyorum. Teknik direktörlüğe geçişimde çok büyük katkıları olan kişi, Ege Üniversitesi BESYO Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ferit Acar'dır. Kendisine her zaman müteşekkirim. Çamdibigücü ile finale yükseldiğimiz dönemde Seyit Mehmet Özkan önderliğinde çok büyük bir yatırımla Bucaspor Futbol Akademisi kuruldu. Mustafa Ferit Acar da U15 takımını bana teklif etti. Çamdibigücü-Bucaspor finalinde bu kez Bucaspor U15 Takımı'nın başına geçtim. Seyit Mehmet Özkan'ın genç futbolculara sağladığı olanaklar ve tesisleşme hamleleri harikaydı. Sadece oyuncular için değil antrenörler için de çok güzel bir ortam vardı. 2007'de Türkiye üçüncülüğünü kazandık. Ancak en güzel sezonlarımızdan biri 2010 yılıydı. O sezonda yine Bucaspor U15 Takımı ile Türkiye Şampiyonluğu, Nike Premier Cup Türkiye Şampiyonluğu kazandık ve Danimarka'da düzenlenen Nike Premier Cup Grup Şampiyonası'nı da ilk sırada tamamladık. Yarı finalde PSV'yi eleyip penaltılara giden finalde Porto'yu 5-4 yendik. Kendisinden bir yaş büyüklerle oynarken Türkiye üçüncüsü olan harika bir takım olmuştuk. Bugün Samsunspor'a gelen Taylan Antalyalı o takımın çok önemli bir oyuncusuydu. Aslında bu takımın gelişimiyle birlikte kendi gelişimimi de sağlıyordum. Antrenmanlarda uyguladığım çalışma programı ve doğru iletişimle o dönem Pep Guardiola'nın Barcelona'da oynatmaya çalıştığı futbolun benzerini oynatmayı başarmıştım. Sekiz oyuncumuz U15 Millî Takımı'na davet edilmişti. Bu benim için çok anlamlı bir sonuçtu. Nike Premier Cup grup finalinden sonra televizyonda bizimle ilgili çok güzel sözler söylemişlerdi. "Siz Türkiye'den geliyorsunuz. Biz sizin hakkınızda çok yanılmışız. Siz takımınızı kenardan yönetirken takımınız buna ayak uyduruyor. Takım futbolun bütün güzelliklerini sahaya yansıtırken Fair Play'e sadakatle oynuyorsunuz. Yere yatmayan, itiraz etmeyen, aklı sadece futbolda olan bir Türk takımı" demişlerdi ve çok mutlu olmuştuk.

Nike Premier Cup çok değerli bir turnuvaydı. Bucaspor ile aynı yıl Manchester'de yapılan Nike Premier Cup Dünya Şampiyonası'na da gittiniz. Avrupa ile yarışmak ve bu tecrübeleri yaşamak size neler kattı?

Avrupa tecrübesi yaşamak futbolcular kadar teknik adamlar için de önemli. Yeni futbol adamları ile tanışmak, ülkelerdeki kültürü öğrenmek, organizasyonlara tanıklık etmek bence değerli. Teknik adamlıktaki gelişimim halen devam ediyor. Çağı yakalamak ve yenilikçi olmak zorundayız. Öğrenmeyi seven biriyim ve gelişimimi bu yönde sürdürüyorum.

Genç oyuncularla çalışmak, onlara bir şeyler öğretmek ve bugün geriye dönüp baktığınızda genç oyuncuların birer yıldıza dönüştüğünü görmek nasıl bir duygu?

Çalışmaya başladığımız andan itibaren hep uluslararası seviyede futbolcu yetiştirmeyi amaçladık. 2012, 2013 ve 2014 yıllarında uzak ihtimal görünen hemen her şeyi hayata geçirmeyi başardık. Sadece Türk oyuncularla oynadığımız takımda iki önemli isim 18 yaşındaki Çağlar Söyüncü ve 16 yaşındaki Cengiz Ünder'di. O günün şartlarında sert ligde genç oyuncu ile oynamak risk gibi gözükse de bunu da gerçekleştirdik.

Bugün Avrupa'da bizi gururlandıran Cengiz Ünder ve Çağlar Söyüncü sizin tezgâhınızda yetiştirilmiş ürünler. Bu iki oyuncuyu birkaç cümleyle tarif etmek isterseniz neler söylersiniz?

Çağlar Söyüncü, Avrupa'nın beş büyük liginin üçünde oynadı. İngiltere'de şampiyonluk yaşadı, adına besteler yapıldı. Cengiz Ünder çok özel bir yetenek. Cengiz, İtalya-İngiltere ve Fransa'dan sonra 15 milyon avro bonservis bedeliyle ülkeye döndü. Bu iki oyuncumuzun ve aynı dönemde çok sayıda gencin ortaya çıkmasını motivasyonel iklime de bağlıyorum. Kısaca herkesin birbirini yükseltmesi şeklinde özetleyebileceğim bu sistem, Altınordu projesinin hızla yükselmesini sağladı. Bu iki önemli futbolcuya profesyonel kariyerlerinde şans veren ilk teknik direktör olmanın gururunu yaşıyorum. Çok mutluyum. Onlar Türk gençlerinin Avrupa'da neler yapabileceğini gösterdi ve birçok oyuncuya yol açtılar. Şu an yeni yetişen genç oyunculara ilham kaynağı oldukları için Cengiz ve Çağlar'la gurur duyuyorum.

2010-2011 sezonunda Bucaspor Süper Lig'deyken son 10 maç Sait Karafırtınalar Hocanın yardımcılığını yapıyorsunuz. Ardından 2012 Haziran'da Seyit Mehmet Özkan'ın teklifi üzerine Altınordu ile yeni bir serüvene atılıyorsunuz. Altınordu'yu çalıştığınız süre içerisinde Seyit Mehmet Özkan'la birlikte ilmek ilmek örülen süreci sizden dinleyebilir miyiz?

Öncelikle Sait Karafırtınalar benim için çok değerlidir.  A takım kadrosunda görev almam için istekte bulunmuştu o dönemde. Süper Lig sürecim böylelikle başlamış oldu. Seyit Mehmet Özkan'ın Bucaspor'dan ayrılıp Altınordu'ya geçmesiyle birlikte benim de Altınordu'da teknik direktörlüğe başlamam bir oldu. Sene 2012... Başkanımız, "Bir serüvene gidiyoruz" dedi, ben de tereddütsüz kabul ettim. O zaman Altınordu 3. Lig'deydi. Tesis yoktu, saha yoktu. Belki de şu an Altınordu amatör kümede olacaktı. Bana her zaman güvendi. 3. Lig'de başladık, üst üste rekorlarla şampiyon olup 1. Lig'e yükseldik. Eş zamanlı olarak, tesisleşme anlamında devrim yapan, ilmek ilmek dokunarak büyüyen bir Altınordu çıktı ortaya. Bu 10 yıllık dönemde başkanımızla birlikte çok güzel bir süreç yürüttük ve başarılı olduk. Başarı sadece şampiyonluklar değil, futbola değer katmak, birçok futbolcuyu Türk futboluna kazandırmak, örnek bir model yaratmak, sürdürülebilir bir sitemin öncüsü olmak, futbolun güzel değerlerini konuşmaya başlamaktır… Bunların hepsi kariyerim ve gelişimim açısından çok değerlidir. Altınordu'da 10 yılda 360'a yakın maça çıktım, Türkiye'de sık rastlanan bir durum değil. Ancak tüm süreçleri başarılı ve dolu dolu yönettiğimize inanıyorum. 1. Lig'deki sekiz sezonumuzda tek bir yabancı futbolcu oynatmadan iki kez play-off iddiamızı son maça kadar koruduk ve bir kez play-off finali oynadık. Bence Türkiye'nin en sempatik takımı da olduk.

Altınordu ile 3. Lig, 2. Lig şampiyonlukları yaşadınız. Mustafa Denizli'nin çalıştırdığı Altay'la 1. Lig finali oynadınız, Süper Lig'in kapısından döndünüz. Altınordu'nun yabancı futbolcu oynatmadan yürüdüğü bu yolda yakaladığı bu başarılar hakkında neler söylersiniz?

İlk teknik direktörlük yılımda kazanılan 3. Lig şampiyonluğu ve rekor kırarak 84 puanla ulaşılan 2. Lig şampiyonluğu çok önemli bir başarıydı. Sonrasında 1. Lig'de dolu dolu geçen sekiz yıllık bir çalışma süreci, bir play-off finali. Bunu her sene yeniden oluşturulan takımlarla, altyapıdan 7-8 oyuncuya forma vererek ve yalnıza Türk oyuncuları oynatarak başardık. Oyunu ve oyuncuyu geliştiren çok güzel yıllar geçirdik. Rakiplerimizin bütçeleri ve kadrolarıyla karşılaştırınca gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki aldığımız her derece, şampiyonluk kadar değerlidir. Süper Lig'e Altınordu ile çıkıp takımı orada da yönetmeyi çok isterdim. Finalde Altay'a karşı son dakikalarda Marco Paixao'nun golüyle kaybedip Süper Lig'in kapısından döndük. Süper Lig'e yükselebilsek futbol kulüplerinin altyapıya bakışını değiştirecek bir devrim yaratacaktık. O sezon 17 farklı akademi oyuncusuna şans vermiştik. Sonrasında bir sezon daha çalıştıktan sonra Altınordu'daki misyonumu tamamladım ve ayrıldım.

Altınordu kariyerinizle ilgili geriye dönüp baktığınızda neler görüyorsunuz?

Kendimi öğrenen, gelişen, geliştiren, yetiştiren bir teknik direktör olarak görüyorum. Altınordu'nun bana verdiği görevi, Türk sporuna yakışır şekilde yapmaya gayret ettim ve başardım. Çok sayıda futbolcumuzu güzel bir kariyere kavuşturmak mutluluk verici. Herkesin saygı gösterdiği Altınordu markasının bir parçası olmaktan her zaman gurur duyacağım.

Hüseyin Eroğlu'nun hayalleri nedir? Kendini nerelerde görmek ister? Neler yapmak ister? Ufkunuzu anlatır mısınız?

Altınordu'da görev yaptığım dönemde Süper Lig ve Bundesliga'dan teklifler aldım. Ama başladığım süreci tamamlamak istiyordum ve ayrılmadım. 10 yılın sonunda ise hedefleri olan, camiası büyük bir takımla çalışmayı hedefliyordum. Samsunspor, her zaman hedefimde olan bir kulüptü. Kendimi bir kez daha ve farklı bir kulvarda kanıtlayabileceğim yeni hedeflerin zamanı gelmişti. Böylelikle futbolseverler de seyirci baskısının olduğu, Süper Lig iddiası bulunan, zorluk derecesi çok yüksek maçlara çıkacak bir kulüpte Hüseyin Eroğlu başarılı olabilecek mi sorusunun cevabını bulacaktı.

26 Eylül 2022'de yeni bir serüvene başladınız ve Samsunspor'la anlaştınız. Sezonu şampiyonlukla tamamladınız ve Samsunspor, Süper Lig'e geri döndü. Sıcağı sıcağına çok anlattınız ama detaylı düşündüğünüzde geçen sezonun hikâyesini bugün nasıl yorumluyorsunuz?

Samsunspor benim için tertemiz yeni bir sayfaydı. Daha önceki güzel sayfaların ardından kendimi kanıtlayacağım güzel bir meydan okumaydı. Samsunspor gibi camiası, taraftarı, medyası güçlü ve 11 yıllık Süper Lig özlemi olan bir kulüpte görev yapmak, kendimizi test etmek açısından çok önemli bir fırsattı. Başkanımız Yüksel Yıldırım'la çalışmak da doğru bir karardı. Yalnızca Samsunspor'un bugününü değil geleceğini de düşündüğünü, genç oyuncular için yaptığı süper tesisle aslında tüm Türkiye'ye gösterdi. Ekibimle birlikte inancımız tamdı. Sezonu 36 maçta 23 galibiyet, 9 beraberlik ve 4 yenilgiyle tamamladık. Bütün istatistiklerde ligin zirvesinde yer aldık. En çok gol atan, en az gol yiyen, rakip ceza alanında topla en çok buluşan, en çok şut atan takım olduk.  Rüya gibi geçen bir sezon yaşadık. 20 hafta kaybetmediğimiz bir seri, fark yaratan güçlü bir oyun bize başarıyı, Samsunspor'a 11 yıl sonra şampiyonluğu getirdi. Samsunspor'da teknik direktör olmam beni gerçekten gururlandırıyor.

Hocam kırmızı kazak, beyaz gömlek… Hikâyesini çok anlattınız ama benzer bir çalışmayı bu sezon görecek miyiz? Ya da bizleri başka bir sürpriz mi bekliyor?

Kırmızı kazak, beyaz gömlek geçen sezon bir sembol oldu. Taraftarın çok istediği bir kombine dönüştü. İlk önce eşime söyledim, çok beğendi. Altınordu markasının yaratılmasında çok büyük emekleri olan sevgili dostlarım Özgür Özgürengin ve Ali Ergöçmez kazağın aslında önemli bir sembol olabileceğini belirtip taraftarların da bu tutumdan hoşnut olacağını söylediler. 20 maçlık seride özellikle iç saha maçlarında kırmızı kazak, beyaz gömlek taraftarın da istediği güzel bir kombine dönüştü. Yağmur yağdığında bile taraftarlar, montumu çıkartıp kazakla kalmamı istediler ki o enerjinin bizi şampiyonluğa götüren süreçte katkısı olduğu düşüncesindeyim. Kazak tabiî ki de çok güzel bir etki yarattı ama o geçen sezonda kaldı. Gerçek şu ki; bizler çok çalışmazsak, doğru ve amaca yönelik antrenmanlar yapmazsak, analizlerimiz zayıf, maça müdahalemiz yanlış olursa hiç bir kazak sizi kurtaramaz. 

İşim sebebiyle Samsun'u çok ziyaret ediyorum. Samsunspor'un mevcut tesislerini, yeni yapılan harika altyapı tesislerini, güzel stadyumunu ve ateşli taraftarını çok iyi biliyorum. Tüm bunlara ve kariyerinize bakarak çok büyük bir uyum görüyorum. Bu bütünlüğü siz nasıl yorumluyorsunuz?

Geçen yıl Samsunspor'a imza attığımda tam anlamıyla bir teknik direktörün çalışması gereken bir yer olduğunu gördüm. Stadyumu, taraftarları, tesisleri,  seyircisi, ekonomik yapısı ve geçmişine baktığımızda çok önemli bir kulüp. Samsunpor Futbol Akademisi yatırımı çok önemli. Süper Lig'deki diğer kulüplerle kıyasladığımızda birçok takımının sahip olmadığı avantajları var. Birçok kulübün stadı küçük ve yetersiz, kendisini destekleyen taraftar sayısı az, akademisi iyi düzeyde değil ve en önemlisi ekonomik anlamda büyük sıkıntılar taşıyorlar. Bu anlamda Samsunspor, Türkiye için çok kıymetli. Süper Lig'in Samsunspor'a ihtiyacı var. Çok değerli yatırımları yapan Başkanımız Yüksel Yıldırım, Avrupa vizyonu olan bir insan. Buradaki hedefi de orta vadede Samsunspor'un Avrupa kupalarına katılması... İlk yıllardaki hedefimiz Süper Lig'de kalıcı olmayı sağlamak ve sonraki yıllarda sürekli yükselen bir Samsunspor izletmeyi istiyoruz. Bunu da başaracağımıza inanıyorum.

Rakiplerin durumlarını da göz önünde bulundurarak yeni sezondaki hedefleriniz nedir?

Üç-dört kulüp, kadro derinlikleri ve kadro kaliteleri ile şampiyonluğun en büyük adayı. Bu dördü zorlayacak güçte kadroya sahip takımlar da var. Diğer tüm ekipler ise yaklaşık aynı güçte. Bu noktada teknik direktör performanslarının sıralamada çok etkili olacağını düşünüyorum. Kadroyu en iyi şekilde kurup yönetecek, iş disiplininden ödün vermeden çalışacak, ligi iyi analiz edebilecek, rakipleri iyi analiz edebilecek, kendi gücünü ve rakibin zayıf yönlerini ortaya çıkarabilecek teknik direktörler, farklı sonuçlar yaratacaktır. Samsunspor olarak her yarışın içerisinde olmayı hedefliyoruz.

Ligimizde oynanan futbolun sonuç odaklı olmasıyla ilgili eleştiriler var. Birçok takım futbolseverlerin futbol açlığını doyurmak yerine pozisyonsuz, temposuz bir oyunla netice almayı tercih ediyor. Sizin Süper Lig'deki tercihiniz ne olacak? Önceliğiniz iyi oyun mu, iyi sonuç mu?

Ülkemizde futbol sonuç odaklı. Sonucun iyi olması hâlinde, kötü futbol başta olmak üzere çok sayıda sorun görmezden geliniyor. Önemli olan iyi sonuçları alırken futbolun da doğrularını yapabilmek. Hedef; çoğu zaman günü kurtarmak olduğu için gelişemiyoruz. Ben tüm kariyerimde planlarıma sadık kaldım. Plan yaparım, o plan doğrultusunda o maçta sonuç alamasam bile bunun beni uzun süreçte başarıya götüreceğine inanırım. Oyunu ve oyuncuyu geliştirecek, futbolu güzelleştirecek planlar bunlar. GETS felsefesi, başarımda çok önemli yer tutuyor. "Gelişim, Takım Mühendisliği, Sistem…" Gelişim, bir yandan oyunu ve oyuncuyu, diğer yandan futbolun tüm aktörlerini geliştirmek. Takım mühendisliği, en uygun bütçeyle en iyi takımı kurmak ve en üst verimi almak, doğru çalışmak. Sistem ise takıma ve geleceğe yatırımdır. Süper Lig'de bu felsefeyi devam ettirip, her rakibe göre özel hazırlanıp, futbolun doğrularını yaparak iyi sonuçlar alan bir takım yaratmak istiyorum. Elbette kolay değil ama taraftarımızın sabrı, sevgisi ve desteği bize bu konuda başarılı olmak için çok katkı verecek.

Önce Seyit Mehmet Özkan, şimdi de Yüksel Yıldırım. İkisi de nev-i şahsına münhasır başkanlar. Yüksel Başkanla nasıl bir ilişkiniz var?

Türk futbolu için iki başkan da çok değerli. Altınordu'da Seyit Mehmet Özkan, Samsunspor'da Yüksel Yıldırım. İkisinin de benzer yanları var. Yüksel Beyle bir yıldır çalışıyorum, Mehmet Beyle tam 15 yıl çalıştım.  Her ikisi de Türk futboluna değer katmak için maddî-manevî büyük fedakârlık yapıyor. Mehmet Bey kulübün misyonu ve vizyonu doğrultusunda yabancı oyuncu oynatmıyor, Türk gençlerine büyük yatırım yapıyor, akademi ve tesisleşmesi ile ön plana çıkmış bir kulübü yönetiyor. Yüksel Bey için ilk hedef Süper Lig'e çıkmaktı. Eş zamanlı olarak futbol akademisi için önemli hamleler yapıldı. Burada da gelecekte akademiden çıkan oyuncular A takım forması giyecek. Her ikisi de başarı için, genç oyuncuları da ön plana alarak ellerinden geleni yapmaktan kaçınmayan insanlar. Mehmet Bey daha çok yetiştiriciliği ön plana alırken Yüksel Bey hem yarışta zirveyi zorlamayı hem de yetiştirmeyi tercih eden bir vizyona sahip.

Yeniden gelecek hayallerinizi konuşacak olursak…

Dışarıdan bakıldığında istikrarlı ve sabırlı bir teknik direktör olarak görüldüğümü düşünüyorum. Samsunspor'la da 2026 yılına kadar sözleşmemiz var. Öncelikli hedefimiz bu yıl ligde kalıcı olmak ve sonrasında Avrupa'yı hedefleyen bir Samsunspor oluşturmak. Kariyer hedeflerim arasında her Türk teknik adamın hayali olan A Millî Takım'da teknik direktörlük yapmak var. Kamuoyunu teknik, taktik başarımla, davranış ve söylemlerimle ikna ettiğim gün orada da görev almak isterim. Bir diğer hayalim Bundesliga'da teknik direktörlük yapmak. Hedefime ulaşmak için çok çalışıyorum.

Arda Güler'in Real Madrid'e transferini Türk futbolu açısından nasıl yorumluyorsunuz?

Arda Güler son yıllarda adından en çok söz ettiren yeteneğimiz. Fenerbahçe sonrası dünyanın en büyük kulübü olan Real Madrid'e transfer oldu. Yeteneği erken keşfedildi. Hem ailesi hem antrenörleri hem kulübü tarafından doğru planlamalar yapıldı. Yaş önemli değil... Arda Güler sahaya adım attığında hiçbir zaman 16-17 yaşında gibi görünmedi. Arda Güler ülkemizi çok iyi temsil edecektir. Ancelotti de onun gelişimine katkı sağlayacaktır. Türk milleti olarak onunla gurur duyacağız. Arda, birçok Türk genci için uzak olan hedefleri yakınlaştırdı. Çok başarılı olacağını düşünüyorum.

Tüm dünyada antrenmanlar, oyun taktikleri sürekli değişiyor, gelişiyor. Teknoloji futbolun içerisine inanılmaz bir hızda girdi. Siz bu değişimi nasıl yorumluyor ve ayak uyduruyorsunuz?

Futbol sürekli gelişiyor, gelişime ayak uydurmak gerekiyor. 10-15 yıl önce teknik kadrolar üç-beş kişiden oluşuyordu. Bugün gelinen noktada analiz ve maç izleme antrenörleri, psikologlar, diyetisyenler ve iletişimciler de bu kadroya dâhil oldu. Çok farklı değişkenleri birlikte yönetmek için üç-dört kişinin yeterli olmayacağı görüldü. Fiziksel performans mental olarak desteklenmezse, rakibinizi iyi analiz etmezseniz, bunu doğru bir iletişimle yönetiminize, futbolculara, taraftara ve kamuoyuna anlatmazsanız hep bir ayak eksik kalır. Teknoloji de artık futbolun tamamen içinde. Futbol hızlı oynanmaya başladı. Eskiden pazarlama kitaplarında "Büyük balık, küçük balığı yutar" diye anlatırlardı, şimdi ise hızlı balık, yavaş balığı yutmaya başladı. Çok ama çok hızlı düşünmeniz, rakibinize de düşünecek alan ve zaman bırakmamanız gerekiyor.  Bireysellikten takım oyununa doğru hızlı bir evrilme var. Bir saniyenin, hatta bir santimetrekarenin bile önemli ve değerli olduğu bir spor dalı artık futbol. Bu hız size teknoloji kullanımını zorunlu hale getiriyor. Ben bu değişim ve gelişime adapte olmak için inanılmaz bir çaba gösteriyorum. Her zaman daha iyisini hedefleyip kendimi güncelliyorum.

Futbol dünyasını son dönemde sallayan bir de Arap baharı var… İnanılmaz rakamlar ortalığa saçılmış durumda. Resmen transfer çılgınlığı yaşanıyor. Bunun dünya futbolu üzerindeki etkisi ne olur sizce?

Daha önceki yıllarda da Arap ülkelerine çok sayıda yetenekli ve kariyerli oyuncu transfer oluyordu. Özellikle bu yıl orada oluşturulmak istenilen atmosfere, algıya dönük çok büyük paralar harcanıyor. Bazı futbolcular idealist ve paranın her şeyden önemli olmadığını, futbolun, kariyerin ve kalitenin daha değerli olduğunu, teklifleri reddederek gösteriyor, bazı oyuncular ise bu büyük rakamlara transfer oluyor. Orada futbol kalitesini artırmak ve dünyada söz sahibi olmak için büyük paralar harcıyorlar. Bununla birlikte futbolcu fiyatlarının arttığını gözlemliyoruz. Bu güç daha ne kadar devam edecek, fiyatlar yükselecek mi yoksa düşüşe mi geçecek bunu süreç gösterecek. Şu an için rakamlar astronomik düzeylerde.

Hocam futboldan uzak kalmak ve kafanızı boşaltmak istediğiniz zamanlarda neler yaparsınız?

Bugün geldiğim nokta, kariyerimle ilgili gençken verdiğim kararın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Aralıksız olarak 16 yıldır çalışıyorum. Ailemizden çok ayrı kalmamızı gerektiren bir meslek bu. Aileden uzak olduğumuz için çocuklarımızın büyüdüğünü göremiyoruz. Ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki eşim Fatma dâhil çocuklarla ilgili bu kadar sorumluluk alan teknik direktör eşleri birer kahramandır. Annem, babam, eşim, çocuklarım çok önemli. Çalışmadığım zamanlarda en çok zamanı aileme harcıyorum.  Bunun dışında kitap okumayı ve film izlemeyi severim. Zaman zaman arkadaşlarımla yemeğe çıkarak bu stresli ruh hâlimden sıyrılıyorum.

Son olarak, TFF tarafından Fair Play ödüllerinde yılın teknik direktörü seçildiniz. Bu konuda neler söylersiniz?

Bu ödül, çocuklarıma bırakacağım en değerli anılardan biri olacak. Yaşamım boyunca bilimin ışığında çok çalıştım. Görev yaptığım kulüpleri, oyuncuları ve oyunu geliştirmeye gayret ettim.

Yüzlerce futbolcunun çocukluklarından profesyonelliğe geçişinde elimden geldiğince katkıda bulundum. Onların başarılarıyla yalnız ben değil ülkemiz de gururlanıyor.  Ailemizden aldığımız terbiyeyle paralel toplumun yazılı olan ve olmayan bütün kurallarına uydum. Fair Play, temelini saygıdan alan 10 maddelik bir kurallar bütünü... "Kazanmak için oyna" diye başlar, kurallara uymayı, rakibe, hakemlere, takım arkadaşlarına saygı diye devam eder, "Futbolun saygınlığını savunan kişileri onurlandır" diye devam eder. Bu çok sert ve rekabetçi futbol ikliminde bu kurallara sıkı sıkıya bağlı kalmak zor. Her teknik direktör aynı zamanda birer öğretmendir. Bir öğretmen de sadece bilgisi değil, davranışlarıyla da örnek alınacak kişidir. Siz bana bunu başardığımı söylediğiniz için teşekkür ediyorum. Fair Play'e sadık kalmak için elimden geleni yaptım ve yapacağım. Ve ben bütün bunları bir ödül beklentisi içinde asla yapmadım. Futbol kariyerim boyunca davranış olarak yaptığım doğruların ödüllendirilmesi ne kadar mutluluk verici, anca yaşayan bilir. Bu değerlendirmeyi yapıp, beni mutluluğa boğan Fair Play Komitesi Başkanı Ali Erten'e ve değerli üyelerine şükranlarımı sunuyorum.

Bizim unuttuğumuz, sizin eklemek istedikleriniz var mıdır?

Çok keyifli bir sohbet oldu. Yeni sezonun Türk futbolu için başarılarla, dostlukla dolu bir yıl olmasını diliyorum. Röportajı okuyan herkese selamlar, size de teşekkür ediyorum.



Saturday, April 22, 2023

Britt Curtis Assombalonga: "Golcülük genlerimde var"

Britt Curtis Assombalonga

Adana Demirspor


6 Aralık 1992 Kinshasa / Demokratik Kongo doğumlusun. Ancak 8 aylıkken ailecek Londra'ya taşınmışsınız ve Swiss Cottage'da büyümüşsün. Bize önce aileni ve Londra'ya gidiş serüveninizi anlatır mısın?


Belirttiğiniz gibi Demokratik Kongo doğumluyum. Londra'ya gidiş serüvenimizi pek hatırladığımı söyleyemem. Ben 1 yaşındayken Londra'ya taşınmışız. Ağabeyim de aynı şekilde Kongo doğumlu. İngiltere'ye taşındığımız sırada 4 yaşındaydı. İki kız kardeşim ise Londra'da doğdu. Londra'ya taşınmadan önce bir süre de Fransa'da yaşamışız. Ama tabiî yaş itibariyle bu serüveni pek hatırlamıyorum. Ama genel olarak Londra'daki yaşamımız hep ilginç ve maceralı şekilde geçti. 

Britt Curtis Assombalonga: "Golcülük genlerimde var"

Demokratik Kongo'nun Zaire olarak anıldığı zamanlarda millî takımda oynamış ve gol atmış bir babanın oğlu olarak yıllar sonra aynı başarıyı gösterdi. Kardeşinin de profesyonel bir forvet olmasını, "Golcülük genlerimizde var" sözleriyle açıklıyor. Tüm kariyeri İngiltere'de geçen ve son transferini 17 milyon euroya Middlesbrough'ya yaptıktan sonra bonservissiz olarak geldiği Adana Demirspor'daki performansıyla göz dolduran forvetle kariyer hikâyesini ve hedeflerini konuştuk. 

Röportaj: TamSaha / Rasim Artagan

6 Aralık 1992 Kinshasa / Demokratik Kongo doğumlusun. Ancak 8 aylıkken ailecek Londra'ya taşınmışsınız ve Swiss Cottage'da büyümüşsün. Bize önce aileni ve Londra'ya gidiş serüveninizi anlatır mısın?

Belirttiğiniz gibi Demokratik Kongo doğumluyum. Londra'ya gidiş serüvenimizi pek hatırladığımı söyleyemem. Ben 1 yaşındayken Londra'ya taşınmışız. Ağabeyim de aynı şekilde Kongo doğumlu. İngiltere'ye taşındığımız sırada 4 yaşındaydı. İki kız kardeşim ise Londra'da doğdu. Londra'ya taşınmadan önce bir süre de Fransa'da yaşamışız. Ama tabiî yaş itibariyle bu serüveni pek hatırlamıyorum. Ama genel olarak Londra'daki yaşamımız hep ilginç ve maceralı şekilde geçti.

Baban, eski bir Zaire futbolcusu olan Fedor Assombalonga. Araştırdığım kadarıyla baban gerçekten büyük bir golcüymüş. Bize biraz babanı ve sonrasında amatör futbol oynayan kardeşin Christian'ı anlatır mısın?

Evet, babam Kongo'da da çok tanınan bir oyuncu. Ne zaman millî takıma gitsem hep babam konuşuluyor. Ailecek gittiğimizde de herkes babamı tanıyor. Ben de onun adımlarını takip ettiğim için çok mutlu ve gururluyum. Ben de onun gibi forvet oldum. Kardeşim Christian da bir forvet ve o da profesyonel olarak oynadı. Sanıyorum golcülük genlerimizde var.

Ailenin futbola bu kadar yatkın olmasını nasıl açıklıyorsun? Ailende üçünüzden başka sporcu var mı?

Evet, ailem çok sporcu bir karaktere sahip. Ben, babam ve kardeşim haricinde kız kardeşlerim her zaman dansla ilgilendiler. Her zaman fitlerdi. Spora gerçekten ilgili bir aile olduğumuzu söyleyebilirim. Kızım Amaya henüz beş yaşında ve trambolinde düz takla atmaya başladı. Oğlum August henüz iki yaşında. Zamanı var biraz daha… Genel olarak sporu seven bir aile olduğumuzu söyleyebilirim.

Sendeki futbol yeteneğini ilk keşfeden kimdi? 

Babam hiçbir zaman bizi spor yapalım diye zorlamadı. Ben ve kardeşim kendimizi bildiğimizden beri her zaman futbolu çok sevdik. Babam maç izlerdi, biz de hep onunla birlikte izlerdik. Her gün dışarıda futbol oynardık. 9 yaşında okulda futbol oynarken beni izleyen bir kulübün yetkilileri gelip onların takımında oynamamı istediklerini söyledi. Babam da izin verdi ve ilk olarak bir kulüpte bu şekilde başladım.

Ulaşabildiğim kayıtlarda futbola Watford kulübünde başladığını görüyorum. Orada nasıl bir altyapı eğitimi aldın? Neler yaşadın? Neler öğrendin? 

Aslında altyapı eğitimine geç başladığımı söyleyebilirim. Watford'a gittiğimde 17 yaşındaydım. Tam anlamıyla tüm tecrübeyi yaşadığımı söyleyemem. Normalde altyapılar 9-10 yaşından itibaren başlıyor. İki senelik bir altyapı tecrübesi yaşadım ve bu iki senede çok şey öğrendim. Çarşamba ve Cuma günleri farklı sporlar yapmamızı istiyorlardı. Alışmış olduğum futbol tarzından çok farklıydı. Evet, futbol oynuyordum ama gerçekten bunun eğitimini, disiplinini ve düzenini buradaki iki yılda edindim diyebilirim. İngiltere'de her kulübün farklı bir sistemi ve düzeni var.

Watford seni dönem dönem farklı takımlara kiralıyor. Sonrasında Peterborough United'a bonservisinle birlikte gidiyor ve İngiltere 1. Ligi'nde 43 maçta 23 gol atıyorsun. EFL Trophy şampiyonluğu yaşıyorsun. Kiralık takımlarında yaşadığın tecrübeden ve Peterborough'da yaşadığın çıkıştan bahsedebilir misin?

Watford'da aslında başıma gelen en iyi şey kiralık olarak yaptığım transferlerdi. Çünkü Watford'da gerçekten iyi bir takım vardı ve benim için imkânlar kısıtlıydı. İlk olarak Wealdstone'a gittim. İlk defa yetişkinlerle futbol oynama şansı elde ettim. Sonrasında Braintree Town ve Southend United takımlarında oynadım ve burada kendimi geliştirmeye devam ettim. Ondan sonraki sezon Watford'un başına Gianfranco Zola geçti ve beni tekrar kiralık olarak göndermek istedi. Ancak ben artık kiralanmak istemiyordum. Yeni bir macera yaşamak istiyordum ve bu şekilde Peterborough United'a transfer oldum. Orada da çok iyi zaman geçirdim. Başarılı sezonlar yaşadım. Bütün kariyer olarak baktığınızda toplamda 33 gol attım. Benim için yaşadığım en güzel dönemdi.

Peterborough'da dikkatleri üzerine çekiyor ve bir sene sonra 6 milyon 900 bin euro gibi yüksek bir bedelle İngiltere'nin efsane takımlarından Nottingham Forest'a transfer oluyorsun. Artık Championship'tesin. İlk sezonunda 29 maçta 15 gol atıyorsun. Yükselen grafik ertesi sezon bozuluyor ve yalnızca 4 maçta oynayıp bir gol atabiliyorsun. Sakatlık mı yaşadın? Bu iki sezonu nasıl anlatırsın?

Evet, Peterborough'dan sonra Nottingham'a transfer oldum. İlk sezon çok iyi geçiyordu. Ocak ayına geldiğimizde 15 gol atmıştım. Fakat ondan sonra dizimden bir sakatlık yaşadım. Bir sonraki sezona başladım ama 15 ay sahalardan uzak kalmıştım. Ligin son maçında oynayabildim ve sadece bir gol atabildim.

2016-2017'yi de Nottingham'da geçiriyorsun. 32 maçta 14 gollük performansın seni sonraki sezon bu sefer 17 milyon 100 bin euroya Middlesbrough takımına taşıyor ve dört sezonluk yeni maceran başlıyor. İlk yılında Championship'te 44 maçta 15 gol atıyorsun. 2018-2019 sezonunda 42 maçta 14 gol. Ve bu başarılar seni Demokratik Kongo Cumhuriyeti forması altında Afrika Uluslar Kupası'na taşıyor. Bu iki sezonu ve Afrika Uluslar Kupası tecrübelerini nasıl yorumlarsın?

Aslında Middlesbrough'daki ilk sezonum inişli-çıkışlı oldu. Beni transfer eden hocamız altı ayın sonunda takımdan gönderildi. Onun döneminde 14 gol atmıştım. Kendisi gidince yeni hocayla sadece 1 gol atabildim. Çok fazla süre alamadım. Belki 20 maç yedekteydim. Tabiî ki anlayışla karşılıyorum. Her hocanın oynamak istediği oyuncular farklı olabilir. İkinci sezonumda da çok fazla süre alamadığımı söyleyebilirim ama yine de 14 gol atmayı başarabildim. Demokratik Kongo Cumhuriyeti forması altında Afrika Kupası'nda gol atmak ve attığım golle tur atlamak benim için inanılmaz bir deneyim olmuştu. Babam beni tribünlerde izliyordu. Babamın ben gol attıktan sonra ağlarken videosu var. Kendisinin millî takım formasıyla gol atması, üzerine benim millî takım formamızla gol atmam gerçekten gurur verici bir olay. O golü 'Bağımsızlık Günü'nde attım ve bu benim için gerçekten çok büyük bir anlam taşıyor.

Middlesbrough'da 2019-2020'de 35 maçta 11 gol, bir sezon sonra 31 maçta 5 gol atıyorsun. Championship'teki bu iki sezonda neler yaşadın? İngiltere'deki futbol kariyerin boyunca 2. Lig, 1. Lig ve Championship tecrübeleri yaşadın ancak Premier Lig'de boy gösteremedin. Premier Lig hedefin hâlen var mı? 

Middlesbrough'da açıkçası dört yıl boyunca sürekli sorun yaşadım diyebilirim. Pek çok kez hoca değişti. Son iki yılımızda perde arkasında pek çok faktör vardı. Mesela 31 maçta 5 gol attığım son sezonda maçların çoğunda sonradan oyuna girerek katkı sağlamaya çalıştım. Şansı bir türlü yakalayamıyordum. Ben her zaman kafamı dik tutmaya, elimden gelenin en iyisini yapmaya, devam etmeye çalıştım. Premier Lig'e gelecek olursak… Evet, İngiltere'de tüm liglerde golüm var. Fakat Premier Lig'de golüm yok. Tabiî ki Premier Lig'de gol atma hedefim var ama geleceği hiçbirimiz bilemeyiz.

3 Temmuz 2021'de Adana Demirspor'la sözleşme imzaladın. Öncelikle bu transfer nasıl gerçekleşti? 

Kariyerim boyunca hep İngiltere'de oynadım. Onun için açıkçası son zamanlarda hep farklı bir maceraya atılma isteğim vardı. Türkiye'den transferle ilgili telefon geldi. Çok fazla da düşünmeden, çok araştırma yapmadan, neler getireceğini görmek istediğim için onayladım ve transferim gerçekleşti.

Kariyerinde ilk kez İngiltere dışına çıktın ve Türkiye'yi seçtin. Ülkemizi, Adana Demirspor'u araştırdığında neler gördün? Geldiğinde neler buldun?

Benim için geldiğim günden bu yana güzel bir tecrübe olduğunu söyleyebilirim. Hiçbir şekilde geldiğim için pişmanlığım yok. Türkiye'ye daha önce tatillerde gelmiştim. Fakat bir ülkeye tatilde gelmekle orada yaşamak arasında çok fark var. Bunu da geldiğimden beri yaşıyorum. Adana çok güzel bir şehir. Hava güzel. Deplasmanlarda pek çok şehiri geziyoruz. Türkiye'deki pek çok ile gidiyoruz. Gittiğimiz yerlere baktığımda Adana çok iyi bir seviyede. Burada olduğum için çok mutluyum.

Son transferini 17 milyon 100 bin euroya yapmış bir oyuncuyken Adana Demirspor seni bonservis ödemeden transfer etti. Bu kadar değerli bir oyuncuyu bonservissiz almak kulüp açısından başarılı bir hamle olarak gözüküyor ki ilk sezonundaki istatistiklerinle bunu da kanıtladın. Bu durumu sen nasıl yorumluyorsun?

Sezon boyunca elimden gelenin en iyisini yaptığıma inanıyorum. Göstermiş olduğum performansla birlikte kulüp açısından bonservis ödenmediğini düşünecek olursak, aldığınız oyuncunun başarılı olması takıma artı olarak yazıyor. Ben de bunu bu seneki istatistiklerimle ispatlamaya çalıştım. Bu kulübün de başarısı… Bonservissiz bir şekilde transfer edilen oyuncunun başarılı olması, o oyuncuyu alabilmek için emek harcayan kişilerin de çok büyük başarısıdır. 

İlk yurt dışı tecrüben olmasına rağmen Adana Demirspor'la 36 Süper Lig maçında 1723 dakika forma giydin ve 10 gol attın. Üç Türkiye Kupası maçında da iki gol kaydettin. Kendi performansını nasıl değerlendirirsin?

Açıkçası performansımın iyi olduğunu söyleyebilirim. Her ne kadar daha fazla süre almak istesem de veya bulunduğum şartlar sebebiyle fazla süre alamasam da bulunduğum konumdan mutluyum.

Adana Demirspor'un bu sezonki performansı hakkında neler söylersin?

Tabiî ki sıralama olarak daha yüksekte bitirebilirdik. Son zamanlarda istediğimiz sonuçları alamadık. Ama genel anlamda bütün sezona bakacak olursak ben her zaman pozitif yönleri alma taraftarıyım. Belki ligin başında insanlara Adana Demirspor'un ligin sonunda ilk 10'da olacağını söyleseydiniz "Hayır" diyebilirlerdi. Ama biz şu an insanlara bu düşüncenin yanlış olduğunu gösterdik. Genel olarak performansımızın iyi olduğunu ifade edebilirim.

Adana yemekleri, taraftarları ve sıcağı ile meşhur bir kentimiz. Sen bu üç güçlü olgu için ayrı ayrı neler söylersin?

Adana yemekleri, Adana kebabı gerçekten çok mükemmel. Her ne kadar her zaman yiyemesem de yediğimde keyfini çıkartıyorum. Sıcağı ile ilgili şunu söyleyebilirim; hava her zaman çok güzel. Alışkın olduğumdan farklı ve güneşli… Taraftarlarımız için de çılgın olduklarını söyleyebilirim. İyi anlamda tabiî ki…

İngiltere'den gelmiş bir oyuncu olarak Süper Ligimizi ve sahalar, tesisler gibi fiziki şartları nasıl buldun?

İngiltere'den gelmiş bir oyuncu olarak söyleyebilirim ki oynadığımız stat ve sahalar her zaman iyi. Tesislerimiz çok güzel. Saha ve zemin koşulları gayet iyi…

29 yaşındasın ve 2024 yılına dek Adana Demirspor'la sözleşmen var. Kendine nasıl bir kariyer planı yapıyorsun?

Biraz akışına bırakan bir tarzım var. Sadece oynadığım seneyi değerlendirip, oynadığım futboldan keyif almaya çalışıyorum.

Kendine örnek aldığın sporcu ya da sporcular kimlerdi?

Tarz olarak forvet olduğum için hep forvetlere karşı bir ilgim var. En örnek aldığım oyuncular içerisinde Ruud Van Nistelrooy ile Jermain Defoe'yi söyleyebilirim.

Ligimizden hangi oyuncuları beğendin?

Giresunspor'dan Diabate'yi ve Galatasaray'dan Berkan Kutlu'yu beğeniyorum.

Seninle birlikte futbola başlayan birçok arkadaşın futbolcu olamadı. Ama sen hep istikrarlı ve başarılı bir oyuncu oldun. O arkadaşlarına göre neleri farklı yaptın?

Herkesten farklı bir şey yaptığımı kesin olarak söyleyemem. Bazen doğru zamanda doğru yerde olmak sizin için belirleyici olabiliyor. Şansın da yanınızda olması gerekiyor. Onun için kimseden farklı bir şey yaptığımı söyleyemem. Ama futbola girmekle birlikte içerisinde kalmak da çok zor. Herkesin takip etmesi gereken izler farklı olabiliyor.

Adana'da nasıl bir hayatın var? Boş zamanlarında neler yapıyorsun?

Sakin bir hayatım var diyebilirim. Sakinliği tercih eden bir yapım var. Evde zaman geçirmeyi seviyorum. Bilgisayarda işlerimle uğraşıyorum. Arkadaşlarımla görüşüyorum. Çocuklarımla ilgileniyorum. Kız arkadaşımla beraberim. Çocukları okuldan alıp geliyorum. Onlarla zaman geçiriyorum. Güzel ve sakin bir hayatım var diyebilirim.

Hobilerin ve fobilerin neler?

Hobi olarak müzik, moda ve konsol oyunu oynamak diyebilirim. Pek çok oyunu oynayabilirim. Herhangi bir fobim ise yok.



Monday, February 22, 2021

Altay Bayındır: "Kaleci olmamı annem söyledi!"

 Genç yaşta Fenerbahçe'nin kalesini koruyarak üstlendiği ağır sorumluluğun altından, amatör kümeden getirdiği mücadele ruhu ve mental kuvvetle kalkabiliyor. Resim ve yemek yapmayı seven, başkalarının hatalarından ders çıkarmasını bilen, kendisini geliştirmek için psikolojik destek alıp İngilizcesini ilerletmeye çalışan farklı bir profil var karşımızda. Kaleciliği seçişindeki annesinin rolü ise başlı başına bir hikâye: "Annem mutfakta yemek yapıyordu, yanına gittim ve 'Kaleci mi olayım, oyuncu mu?' diye sordum. Annem, 'Valla oğlum kaleci ol. Sen yaparsın' dedi. Evde de yatağa filan atlıyorum. Oradan alâka kurdu sanırım. Anneler bilir malûm. Hissiyatları yüksektir."


14 Nisan 1998 Bursa, Osmangazi doğumlusun. Aileni tanıyabilir miyiz? Baban, annen, varsa kardeşlerin ne işle meşguller?

Ailem Bursa'da yaşıyor. Annem de babam da emekli. Annem kısa bir süre Almanya'da çalıştı. Babam serbest meslek sahibi, annem ise anaokulu öğretmeniydi. Üç kardeşiz. Ben üç numarayım. Bir ablam ve bir abim var. Abim aşırı araba meraklısı bir insan. Antika araba alır, toplar… Dayımın dükkanında arabalarla uğraşıyor. Ablam da belediyede memurluk yapıyor. Evli ve bir yeğenim var.

Osmangazi'de futbol öncesinde nasıl bir çocukluk geçirdin? Okul hayatın hakkında da bize bilgi verir misin?

Okul hayatım Osmangazi İlkokulu'nda başladı… Hatta okula da 1 sene erken gittim. Abimle aramda 22 ay var. O okula başlayınca ben de onunla birlikte gidiyordum. Hocalar çok meraklı olduğumu görünce, "Erkenden başlasın" dediler. O açıdan biraz erken başladım. Beş sene Osmangazi İlköğretim Okulu'nda okudum. Sonra yine futbol için Bursa'nın Setbaşı İlköğretim Okulu'na gittim. Ortaokulu orada okudum. Sonra Osmangazi Lisesi'ne başladım. Daha sonra Ankaragücü'nden teklif geldi ve Ankara'ya geçtim. Eğitim hayatım da Ankara'da devam etti. Yaklaşık üç sene orada okudum sonra eğitim hayatım sona erdi.

Sendeki futbol yeteneğini ilk keşfeden kimdi?

Futbol oynamaya her çocuk gibi mahallede başladım. Abim Yolspor'da oynuyordu, ben de orada başladım. Zaten küçüklüğümüzden beri kimse bize bir şey demeden bir merakımız vardı futbola. Bir an önce bir kulübün kapısından içeri girmek istiyorduk. Malzemelerin, çantaların kokusunu hâlâ daha unutmadım. O kıyafetlerin kokusu insanı farklı bir boyuta sokuyor. İnanılmaz bir heyecan veriyor. Yolspor'a abimle gidiyordum ama küçüktüm tabiî. O yüzden de gerideydim biraz. Sonra ilgimi görünce beni de aralarına aldılar. Takımın maskotu gibiydim. En küçük bendim. Oyuncu olarak başladım. Mahalle aralarında, kendi oturduğum yerde asla kaleye geçmezdim. Kalecilik bana daha uzaktı. Küçüklükte kimse kaleye geçmek istemez malûm. Halı sahada bile böyleydi. Ben de bu bakış açısındaydım. Ama iyi ki de öyle yapmışım. Çünkü sürekli ayak oyunundaydım. Bu bana çok şey kattı. Ama okul takımında penaltılara kaldığımız zaman da kaleye geçiyordum. Boyum yaşıtlarıma göre o zaman da biraz daha uzundu. Kaleyi daha iyi kapatabiliyordum. Bir gün Yolspor'da antrenman yaparken, kaleci gelmemişti. Bana, "Altay kaleye geç" dediler. Benim de merakım vardı açıkçası… Geçtim kaleye. İki top kurtardım, hoşuma gitti. Biraz sardı ama "Hadi hocam yeter" dedim. Tamam, güzel de yeter yani… O zamanlar çok küçüktüm.

Ertesi gün idmanda hoca yine kaleye geçmemi istedi. Sonra alışma sürecim oldu. Beğenmeye başladım. O idman sonrası kalecilere baktım. Van Der Sar'ı, Buffon'u izledim. Eldivenleri, kıyafetleri ilgimi çekti. Bakıyorsun sahaya 10 tane oyuncu aynı, bir tanesi farklı. Bir tanesi daha gösterişli. Sonra hemen babama söyledim. O da sağ olsun bana eldiven aldı getirdi. Merakım daha çok arttı. Hatta annemle şöyle bir diyaloğum olmuştu hiç unutmam onu… Annem mutfakta yemek yapıyordu, yanına gittim ve "Anne sana çok önemli bir soru soracağım" dedim. "Buyur oğlum sor" dedi. "Ya ben ne yapayım? Kaleci mi olayım, oyuncu mu olayım?" diye sordum. Annem, "Valla oğlum sen kaleci ol. Sen yaparsın" dedi. Evde de mesela yatağa filan atlıyorum. Oradan alâka kurdu sanırım. Anneler bilir malûm. Hissiyatları yüksektir. Sonra eldiven filan gelince merakım çok arttı. Sonra kaleci idmanlarına başladım. Bursaspor'a geçtiğimde de altyapıda ciddi bir eğitim aldım. 

27 Nisan 2007'de, henüz 9 yaşındayken Bursaspor'da filiz lisansın çıkmış. Futbola başlama sürecinde Bursaspor'da neler yaşadın?

Çok güzel şeyler yaşadım. Birçok şeyi orada öğrendim. Çok güzel arkadaşlıklarım oldu. Yaklaşık 6 senem Bursaspor'da geçti. Altyapı tekniklerini ve öğrenilmesi gereken her şeyi orada öğrendim. Orada maçlara çıktım. Sonra o dönemdeki hocalarla bazı anlaşmazlıklar oldu. Bu konuya fazla girmek istemiyorum. Ufak bir anlaşmazlıktı aslında. O sırada Yolspor beni çağırdı. Ben de her zaman oynayabileceğim yere gitmek istiyordum. İlk hedefim oynamaktı. Yolspor'u tanıyordum. Oraya gittim. Bir süre sonra Bursa'nın amatör takımlarından Arabayatağı'na geçtim. Bir sezon orada oynadım.

Amatör futbol sana ne kattı?

Kendimi amatör kümede geliştirdiğimi söyleyebilirim. Orası bana savaş kattı, rekabet kattı, mücadele kattı. En önemlisi tecrübe kattı. Yaşıtlarımdan büyüklerle oynamak beni çok geliştirdi. Amatörde kemik sesleri havalarda uçar. Sonra Murat Türksoy Hocamız vardı Ankaragücü'nde… O beni davet etti. Tandoğan Tesisleri'nde antrenman yaptık. "Bana 1 hafta kalsın; idman yapsın" demişlerdi. İlk idmandan sonra, "Gerek yok, gidebilir" dediler. Yani "Daha bakmaya gerek yok; direkt takıma gelebilir" dediler. Hatta 1 saatlik bir idman sonrasında bu kararı verdiler. Sonra ben tekrar Bursa'ya döndüm. Çok küçük yaştaydım o dönemde.

Evet, onu soracaktım ben de… Çok küçük yaşta transfer oluyorsun Ankaragücü'ne…

Orası benim için biraz duygusaldır. Ailenden ilk kez ayrılıyor ve uzaklara gidiyorsun. Yakın bir mesafede değil o zamanki şartlarda… Ankara-Bursa arası baya mesafe var. Annem duygusal, babam ciddi olsa bile o da duygusal… O zamanki düşünce yapım; "Fedakârlık yapacaksın ki karşılığını ilerleyen yıllarda alasın" tarzındaydı. Küçüklükten beri düşüncem hep böyleydi. Ankaragücü'nde çok zor günler yaşadım. Aileni özlüyorsun. Hastalanıyorsun bazen… Kendi başına bir şeyleri atlatıyorsun. Yapman gereken bazı şeyler oluyor. Kendi iradenle çözüyor, çözümlüyorsun. Ama bunun avantajları daha fazlaydı. En büyük avantajı, insanı genç yaşta olgunlaştırıyor. Şimdi bütün kararları kendin veriyorsun. Yani o aileden uzak kaldığım dönemin bana kattığı çok şey oldu… Çocukken açıkçası çok fazla maç izlemiyordum ama Fenerbahçe'ye karşı bir ilgim vardı. Deivid'ler, Alex de Souza'lar herkesi etkiliyordu o dönem… Alex de Souza'nın kramponlarını arıyorduk o dönemde…

Ankaragücü'nde Gelişim Ligleri'nde forma giyiyorsun ve 24 Nisan 2016 tarihinde ilk kez profesyonel bir lig maçına çıkıyorsun. O dönem 2. Lig'de mücadele eden MKE Ankaragücü, Ankara'da Amed'le karşılaşıyor ve karşılaşmayı 2-1 kaybediyorsunuz. O maçı nasıl hatırlıyorsun?

İster istemez heyecan oluyor. Hatırlıyorum o maçı. Fedakârlık yapmışsın, ailenden uzaklaşmışsın; bir cefa var. Sefayı da yaşayabilmek için işini lâyıkıyla yapman gereken bir 90 dakika var. Gelen fırsatları iyi değerlendirmen gerekiyor ki devamını getirebilesin. Maça çok rahat çıktım. İlk maçım olmasına rağmen çok rahattım. Ben maçı her zaman maçtan önce oynarım. Kafamda kurarım. Yan top geliyor mesela, ben tutuyorum. Kafamda oynuyorum. Yatakta kulaklığı takarım ve başlarım maçı oynamaya…

Alex de Souza da aynısını yapardı… Bir gün önceden maçı oynardı kafasında…

Onun rahatlığı çok oluyor. Maça çıktığında çok rahat oluyorsun. Kurduğun pozisyonları saha içinde de yapıyorsun. Çünkü saçma sapan pozisyonları bile kafanda kuruyorsun. Mesela top takım arkadaşına çarpıyor ve sen terste kalıyorsun… En son Galatasaray derbisinde maçtan önce Arda abinin şutunu düşündüm. Bizim oyuncuya çarptı ve terste kaldım. Orada onu düşünmemiş olsam ilk vuruş anında sola kapatıp yatsam, terste kalacaktım ve gol olacaktı… O pozisyonun aynısını hayal ettim. Bu Arda abi değil de başkası da olabilirdi ama ben o pozisyonu hayal ettim. Kaleci son saniyeye kadar ayakta kalmalı. Bence kalecilikteki en önemli nokta bu… Son ana kadar ayakta kalmak. Aynısı da oldu; şükür kurtardık ve iyi bir maç oldu benim için. O pozisyonda belimden sakatlandım.

2018-2019 sezonuyla birlikte artık Süper Lig'desin ve kale senin… Ankaragücü ile başarılı maçlar çıkartıyor ve herkesin dikkatini üzerine çekiyorsun. O sezonu ve akabinde Fenerbahçe'ye transferini nasıl değerlendirirsin?

Sağ olsun o dönem Mustafa Hocamız vardı. Mustafa Kaplan Hocamızla 2. Lig'de de çalışmıştık. Bana çok güvenirdi. İyi veya kötü geçen her maçın ardından bana hep destek oldu, arkamda durdu. Ben de bu sayede özgüvenimi sahaya yansıtmaya çalıştım. Dediğim gibi maçı kurgulama, oynama, o şans geldiğinde heyecanı sahaya yansıtma vardı bende. Amatör ruhu hâlâ taşıyorum. Nerede olursam olayım o ruhu hiçbir zaman kaybetmem. Hiçbir zaman da bu ruhu kaybedeceğimi düşünmüyorum. Çünkü en başta işine duyduğun saygıdan geçen bir şey… Nerede olursak olalım… O yüzden çok güzel anıları yaşadım o dönemde. Süper Lig'de oynuyorsun, hayal kurmuşsun, bir yerlere gelmişsin. Ama geldiğin hayal noktasında daha fazla hayaller biriktirmişsin. Yani ben her geldiğim noktanın üstünde hayallerle devam ederim yoluma. Dolayısıyla benim çok daha fazla hayal biriktirdiğim bir sezondu. Süper Lig'de oynamaya başladım, takıma alıştım. Çok genç yaşta Ankaragücü'nde kaptan oldum. Çok güzel, tarif edilemez bir sürü duyguydu benim için… Fenerbahçe'ye beni Ersun Yanal Hocam aldı. Beni aradı, "Altay seni burada görmek istiyorum. Sana güveniyorum" dedi. Sonrasında ben de Fenerbahçe'ye gitmeyi çok istedim. Zaten çocukluktan da o duygu vardı. Her takıma saygı duyuyorum. Profesyonel düşünce yapısında büyüdüm. Bütün takımlarımız ülkemizin saygı duyulası değerleridir. Ben de bu teklifi alınca hiç düşünmeden Ersun Hocama, "Tabiî ki hocam" dedim. İki kulüp birbiriyle, olması gerektiği biçimde anlaştı. Başkanımız beni aradı, "Altay seni Fenerbahçe istiyor. Biz olumlu bakıyoruz. Sen ne düşünüyorsun?" diye sordu. Ben de, "Başkanım siz olumlu bakıyorsanız bana sormanıza bile gerek yok. Ben gidiyorum" cevabını verdim. Öyle bir süreç oldu benim için. Çok da güzel oldu.

Bursa'dan çıkan, 2018-2019 sezonunda Ankaragücü'nde iki Türkiye Kupası, 17 lig maçında oynayan Altay Bayındır, bir sezon sonra Fenerbahçe gibi büyük bir takımın kalesini 32 lig, 3 de Türkiye Kupası maçında koruyor. Genç yaşına rağmen geçen sezonki bu büyük istikrar hakkında ne düşünüyorsun?

Şöyle söyleyeyim; Ankaragücü dönemlerimde hep bugünleri düşündüm. Bugünlere gelebileceğimi, zaten doğru düşünce yapısında devam edersem bugünlerin ötesine de geçebileceğimi düşündüm. O düşüncelerim de o zaman bende oluştu. Bu benim için çok büyük avantajdı. Mental olarak aldığım destekler ya da bugüne geldiğimde yaşayacaklarımın o günden öngörüsü gibi de diyebilirim. Ben bunu düşünüyordum. O dönemde şöyle düşünüyordum… Büyük bir camiaya gittiğinde, oynamaya başladığında çok büyük bir camianın sorumluluğunu alıyorsun. Hem yaşın genç hem de kalecisin ve en ufak bir hatada direkt hedefsin. Yabancı oyuncular malûm eleştiri konusunda bizden daha sıkıntısızdır. Eleştirilmezler. Ama eleştiri direkt sana gelir. O psikolojiyi kaldırmak önemli. Her zaman dümdüz gitmiyor hayat. Yokuşu da direkt çıkmıyorsun. Bir sağa gidiyorsun, bir sola gidiyorsun, öyle çıkıyorsun. Önemli olan rotayı fazla şaşmamak. Ben o günlerden bugünleri çok fazla düşündüm. Profesyonel olduğum zaman destek de aldım. O zamanki gelirim doğrultusunda, düşünce yapısına güvendiğim kişilerden destek aldım. Sağ olsunlar onlar da her zaman destek oldular.

Psikolojik destek mi aldın?

Evet, psikolojik anlamda destek aldım. Onun dışında diksiyon hocam vardı. Diksiyon dersi aldım.

Konuşmalarından bu çok belli oluyor…

Çok teşekkür ediyorum. Ayrıca İngilizce de öğreniyorum. Kitaplarımı da yanımda getirdim. Takımda bu kadar çok yabancı olmasının da dil öğrenmeme çok faydası var. İngilizcemi geliştirmeye çalışıyorum. İngiliz aksanı almış bir hocam var. Bir İngiliz arkadaşım konuştuğu zaman anlayamıyorum. Yutuyor sanki kelimeleri. O aksanı da öğrenmek lâzım ki zaten diğerini bülbül gibi konuşursun.

Fenerbahçe'de geçmişe baktığımızda Engin İpekoğlu, Rüştü Reçber ve Volkan Demirel ile süregelen bir yerli kaleci geleneği var. Bu isimler uzun yıllar Fenerbahçe'nin kalesini korudu. Şimdi sen yolun çok başındasın ancak herkes tarafından takdir görüyorsun. Bu süregelen ekol konusunda, biraz da geleceğine bakarak sen ne düşünüyorsun?

Çok başarılı, kariyerli kalecilerin isimlerini saydınız. Gerçekten Fenerbahçe camiasına değer katmış isimler… Böyle isimlerin ardından geliyor olmak, gerçekten gurur verici. İçinde yer aldığım camianın, bulunduğum durumun farkına vararak, en önemlisi rehavete kapılmadan, iyi oynadığım maçların devamını getirmek için çok fazla çalışmayı sürdüreceğim. Bu mantaliteyi hiç bozmadan çalışmaya devam edeceğim. Saydığınız isimler çok değerli. Fenerbahçe camiasına maddi-manevi değer katmış kaleciler. İnşallah ben de onlar gibi olarak hatta onların da üstüne çıkarak kulübümüze gerek kupalar kazandırmak, gerek maddi ve manevi değerler katmak istiyorum. İnşallah böyle olur.

Uzun vadeli kariyer planın nedir?

Ben hep kısa vadeli planlar yaparım. Uzun vadeli planlar kafamda her zaman vardır ama öncelikle kısa vadeyi sağlıklı bir şekilde dolduralım ki uzun vadeyi çıkartabilelim. Geleceğe yönelik planlarım tabiî ki var ama mesela ben biraz sonra çıkacağımız idmanı düşünüyorum. Sağlam, güzel bir idman geçirmek istiyorum. Güzel bir kariyer planına yaklaşabilmek için önce bunları iyi aşmak gerekiyor. Öncelikli hedefim Fenerbahçe camiamıza kupalar kazandırmak, burada şampiyonluklar yaşamak, güzel anılarıma yenilerini eklemek. Sonrasında da kulübümüze maddi-manevi değer katmak amacıyla, başkanımızın da onayıyla farklı bir kulübe gitmek ya da kulüpte kalıp başarılarıma yenilerini eklemek…

Her futbolcunun bir Avrupa hayali var. Her futbolcunun kendisini görmek istediği bir lig var. Yarın bir gün tercihler önüne geldiğinde hangi ligi kendi oyun yapına yakın görüyorsun?

Bu soruya bugünün şartları içinde cevap verebilirim. Ama yarın gideceğimiz durum farklı şartları önünüze getirebilir. Mesela şu anda Premier Lig hızlı, çabuk oynanan, sert ve agresif bir lig. Benim sevdiğim bir lig… Maçlarını izlerim. Bu şu anda böyle. Ama bu süreç devam edecek diye bir şey yok. O anki şartlar ne gerektiriyorsa, gitmem gerekiyorsa giderim, kalmam gerekiyorsa kalırım. Şu an benim için düşünce yapıma, futboluma neresi uygun, nerede kendimi geliştirebilirim bunu düşünerek bir karar verebilirim. Bu izleyebileceğim bir yol olur. Ama şu an, "Şuraya gitmek istiyorum, şu takımda oynamak istiyorum" demem; şu anki şartlarla söyleyeceğim bir şey olur. O zaman geldiğinde değerlendirip, sonucu hep beraber görürüz.

Geçtiğimiz sezon hiç hak etmediğini düşündüğüm ağır eleştiriler aldın. Genç bir kalecinin Fenerbahçe gibi büyük bir camiada böylesine eleştirileri kaldırması kolay değil. Sen bununla nasıl başa çıktın?

Ben sosyal medya ile çok uğraşan birisi değilim. Dış dünya ile çok fazla içli-dışlı değilim. Yapmam gerekenleri bilen biriyim. Dediğim gibi, hayat her zaman dört dörtlük gitmiyor. Bazen kötü şeyler de olacak. Ama biraz önce söylediğim gibi, ben bugünlere fazlasıyla hazırlandım. Eleştiri de olacak, sıkıntı da olacak. Ülkenin şartlarında herkes fikrini, yorumunu katabiliyor. Çünkü biz böyle bir iş yapıyoruz. Bilen de konuşabiliyor, bilmeyen de… Hatta abi-kardeşiz, size ufak bir anımı da anlatayım. Bir gün AVM'de yürüyorum. Bir dükkândan yaşlı bir amca çıktı, "Altay" diye seslendi. "Efendim abi, buyur" dedim. "Sen Fenerbahçe'nin kalecisi misin?" dedi. "Evet abi, buyur" dedim. "Ya ben maçlarınızı izliyorum. Fenerbahçeliyim. Geriden çok pas yapıyorsunuz. Çok fazla pas yapmayın, uzun vurun" dedi. Öyle bir cevap vermen lâzım ki… Saygını bozmamalısın, adabını bilmelisin. Kırmadan, incitmeden cevaplamalısın. Çünkü o da iyiliğimizi istiyor. Ben, "Valla abi ben buradan idmana gideceğim. Ersun Hocamla konuşurum; ona göre bir taktik yaparız" dedim. O da, "Tamam" yaptı. Ertesi gün ben iki tane uzun top atayım, eminim ki, "Bak gördün mü ben demiştim" diyecektir o abi…  Yani işin esprisi herkes doğru veya yanlış fikir katabiliyor. Öyle bir iş yapıyoruz. O yüzden bazı şeylere hazır olmak lazım. Şu an her şey iyi gidiyor, çok güzel, dört dörtlük. Ama fazla kapılmadan, çalışarak yola devam etmek gerekiyor başarılı olabilmek için… Çünkü en ufak bir rehavette, "Ben oldum" dediğin an hemen başlıyorlar aşağı iple çekmeye… Bu örnekler küçükken önüme geliyordu. Açıkçası buradan kötü örneklere de teşekkür ediyorum. İsim vermeyeyim ama kötü örnekler de çok fazla var önümüzde. Ama onların bize kötüyü göstermesi, teşekkür edilesi bir olay… Çünkü onlar bize kötüyü kendileri yaşayarak gösterdiler. Biz de doğruları doğru şekilde alıp, yanlışları yapmamaya çalışacağız.

Fenerbahçe oyuncusu olmak hayatında neleri değiştirdi?

Öncelikle inanılmaz bir gurur veriyor. O armayı taşımak, o armanın bünyesinde bir oyuncu olmak çok büyük bir gurur. Ve çok büyük bir sorumluluk. Bu sorumlulukları da ben saha içinde de saha dışında da yerine getirmeye çalıştım. Bu zaten kendi kişiliğime alâkalı bir şey. Kendi benliğimle pekişmiş bir ortamdayım şu anda. Bu yaşta, böyle bir camianın sorumluluğunu almak, bunları yaşamak tabiî ki de aşırı bir yük gibi görünebilir ama gururu da bunu kaldırmanın verdiği sonuçtaki mutluluk da bambaşka bir durum. Süper…

Fenerbahçe'de yardımcı hoca yakın zamanın efsane ismi Volkan Demirel. Onunla nasıl bir ilişkiniz var?

Volkan abiyle, daha doğrusu Volkan Hocamla aramız çok iyi. Daha çok abi-kardeş gibiyiz. Yeri geliyor sohbet ediyoruz, yeri geliyor birlikte yemek yiyoruz. Yaklaşımı gayet olumlu. Bir çok tecrübesi var. Yıllardır bu camianın içinde. Benim bazen sormam gereken şeyler olduğunda sağ olsun hemen yardımcı oluyor. Onunla aramızdaki ilişki çok güzel. Çok mutluyum bu durumdan. 

Emre Belözoğlu'nun önce bir kaptan şimdi de sportif direktör olarak takımda bulunması sizi nasıl etkiliyor?

Emre abi zaten büyük bir Fenerbahçeli. Fenerbahçe'nin çıkarları doğrultusunda elinden geleni yapıyor. Futbolculuk dönemiyle ilgili bir şey söylemeye gerek yok. Gerek Millî Takımımız için gerek kulüp takımları için çok fazla mücadele verdi. Şu anda da gayet başarılı bir şekilde devam ediyor hayatına… Kendisi zaten bir efsane, bir ekol.

Erol Bulut önce Yeni Malatyaspor'da, ardından da Alanyaspor'da önemli işler yaptı. Şimdi de Fenerbahçe'nin başında. Erol Hocayı bugüne kadar çalıştığın diğer teknik direktörlerden ayıran en önemli özellik ne sence?

Her hocanın kendine ait metotları, disiplin anlayışı ve çalıştırma biçimleri var. Erol Hocanın da farklı bir biçimi var. Sağ olsun abi-kardeş ilişkisi içerisinde bizlerle. Ersun Hocam da öyleydi. Yakın olmayı çok severdi. Doğrusu da bence bu. Sonuçta profesyoneliz. Herkes nerede ne yapması gerektiğini biliyor. Erol Hocam antrenör olarak geldiği camiada sorumluluklarının farkında ve en iyi şekilde ilerliyor. İnşallah yeni gelen oyuncularla birlikte yaptığımız idmanlar sonucunda Fenerbahçe'mize yakışan bir oyun sergileriz. Herkes emek veriyor. Herkes mücadele ediyor. İnşallah herkesin mutlu olacağı bir sezon geçiririz.

Bu sezon önündeki savunma dörtlüsünde Gökhan Gönül ve Caner Erkin gibi Türk futbolunun son 10 yılına damga vuran isimlerin yanı sıra iki de yabancı stoper var. Yepyeni ama tecrübeli bir savunma kurgusu... Kenarda da Novak, Nazım Sangare gibi isimler bekliyor. Bu konuda neler söylersin?

Geçen sene bu konuyla alâkalı çok fazla sıkıntı yaşadım. Sakatlıklar oldu. Sezon öncesi düşündüklerimizi sezon içinde uygulayamadık. Mevkii olmadığı halde bazı oyuncular mecburiyetten stoperde oynadı. Burada kimseye bir suç atamaz ya da eleştiri yapamazsınız. Çünkü mevkiinde değil. Yeri geldi orada Jailson oynadı, Gustavo oynadı, Ozan oynadı. Bu sene yenilenen bir defans dörtlüsü var. Herkes iyi niyetli. Zaten Gökhan abi ile Caner abi yıllardır Türk futboluna hizmet ediyorlar. Onlar da elinden geleni yapıyorlar takım için. Şu anda açıkçası ben savunma dörtlüsüyle daha iyi anlaşabilen bir konumdayım çünkü herkes mevkiinde oynuyor.

Çok etkileyici bir fiziğin var. Son dönemdeki genç kalecilere baktığımda hepsinin gerçekten çok iyi fizikleri olduğunu görüyor ve mutlu oluyorum. Bir kaleci için oyunu doğru okuma, çabukluk, doğru yer tutma gibi konular önemlidir. Sen kendini geliştirmek için ne gibi çalışmalar yapıyorsun?

Her idmandan önce fitness'a giriyorum. Ama çok fazla da kas kütleni arttırmaman lâzım. Sonuçta biz futbolcuyuz. Güreşçi ya da dövüşçü değiliz. Estetik esnekliği bozmadan gerek saha çalışmaları, gerek dışardaki çalışmalarla hocalarımızın verdiği programlar çerçevesinde antrenmanlarımı sürdürüyorum.

2014 yılından bu yana U17, U19, U20, U21 takımlarında millî formayı terlettin. Ümit Millî Takımımızın kalesini korudun ve son olarak da A Millî Takım kadrosuna davet edildin. Millî forma hakkında bize neler söylersin?

Millî forma hakkında söylenecek bir şey ne olabilir. Bence bir şey olamaz. Çünkü millî forma bir duygudur, hissiyattır. Söz olarak söyleyebilecek şeylerle bitiremezsin Millî Takım'ı… Söz konusu Millî Takım olunca benim için hiçbir yaş kategorisinin önemi yok. Dün U7, U19'daydım. Ümit Millî Takım'ın kalesini korudum. Yarın şans geldiğinde A Millî Takım'da oynarız. Önemli olan kategori değil, formada ay-yıldızın bulunması. Gerisi hikâye… 

Kendine hangi kalecileri, hangi özellikleriyle örnek alıyorsun? Ülkemizde ve dünyada hangi kalecileri beğeniyorsun?

Avrupa standartlarında birçok kaleci var. Fakat ben "Bir ismi örnek alıyorum, onun yolundan gideceğim" diye bir söz söylemem. Çünkü herkesin kendi yolu, herkesin bir ismi var. Avrupa'da Keylor Navas, Buffon, De Gea var. Onlar olmuş isimler. Ben de kendi yolumdan gidiyorum. Ülkemizde birçok değerli kaleci var. Allah herkesin yolunu açık etsin. Biz kendi işimize bakacağız. Ama dediğim gibi tek bir isim söyleyemem.  Üst düzey ligleri izleyip, oradaki kalecilerin ne yaptıklarına dikkatle bakıyorum. Yaptıkları doğrulara ve yanlışlara bakıyorum ve idmanlarımda çok çalışıyorum.

İstanbul'da nasıl bir hayatın var? Boş zamanlarında neler yaparsın? Hobilerin neler?

Çok fazla dışarı çıkmam. Genelde evde takılırım. Ailemle birlikte olmayı çok severim. Çünkü en önemli değer, insanın ailesidir. Özellikle mevcut şartlarda çok önemli. Ben zaten çok fazla dışarıya çıkmayı sevmezdim.  Gürültülü ortamlardan hoşlanmıyorum. Bende biraz yaşlı kafası var herhalde… Ailemle vakit geçireyim isterim. Resim yaparım, bol bol kitap okurum, sabahları mutlaka yüzerim. Çünkü yüzmenin de bize çok faydası var. Doğru zamanda tabiî ki... Antrenman yoksa… Onun dışında 2-3 tane çiçeğim var evde. Onlara bakıyorum. Yemek yapmayı çok severim. İnanılmaz tarhana çorbası yaparım. Hatta bir gün gelirsiniz, misafirim olursunuz, size de yaparım. Tarhanayı annem yapıp gönderiyor tabiî ki… Yemek yapmaya vakit ayırırım ama... Sabah idman oluyor. Akşam eve gidiyorum, yemek yok. Kendime güzelce yaparım. Zevk alarak yaparım. Bilmediğim yemekleri de tarifini açar bakar, öyle yaparım.

Orjinal boyutları için tıklayınız

Selim Ilgaz: Hatayspor'la birlikte büyüdü

 Çorum'dan Fransa'ya göçen dört çocuklu bir ailenin Paris doğumlu evladı… Sochaux'da başlayan kariyerini Türkiye'de Karagümrük ve Kayseri Erciyesspor'da devam ettirme çabaları dikiş tutmasa da Hatayspor'la sıfırdan çıktığı yolculukta hem kendisi büyüdü hem de takımını büyüttü. Güney ekibiyle 2. Lig'den başlayan yolculuğunu Süper Lig'de devam ettirirken,  oynadığı futbolla dikkatleri üzerinde toplamayı başardı.


22 Haziran 1995 Montfermeil, Paris doğumlusun. Öncelikle aileni tanıyabilir miyiz? Ailen aslen nereli? Fransa'ya ne zaman ve nereden göçmüşler ve halen ordalar mı?

Ailem Çorumlu. Dedem Fransa'ya göç etmiş. Annem orada okumuş. Babam daha sonra annemin yanına Montfermeil'e gitmiş ve orada evlenmişler. Halen Montfermeil'de yaşıyorlar.

Kardeşlerin var mı? Varsa ne işle meşguller? Neler yapıyorlar?

Biz dört kardeşiz. 7 yaşındaki kardeşim okula yeni başladı. İki kardeşim de okuyor. Bir ağabeyim var, o da elektrikçilik yapıyor.

Montfermeil, Paris'in beldelerinden bir tanesi. Orada nasıl bir yaşam var? Nasıl bir çocukluk geçirdin? Bize futboldan öncesini, çocukluğunu anlatabilir misin?

Küçüklüğümden beri futbolu çok seviyorum. Her dışarı çıktığımda futbol oynuyordum. Ailemi baya bir zorladım beni futbola yazdırsınlar diye. Paris'te yaşamak çok güzel. Çünkü her türlü imkân mevcut. Her milletten insan var. Kozmopolit bir yer. Arkadaşlarım da beni hemen kabul etmişlerdi. Başka ülkelerde bu konularda sıkıntılar yaşandığını görüyorduk ama bizim orada öyle bir durum yoktu. Küçüklükten beri arkadaşlıklarımız hep sağlamdı.

Futbola FC Sochaux'ta başlamışsın. Sendeki futbol yeteneğini ilk kim keşfetti ve seni bir futbol kulübünün kapısından içeri soktu?

Yeteneğimi keşfeden ailem oldu. Antrenmanlarımı seyretmeye gelirlerdi. Bu da beni hep motive ediyordu. Devam etmek istedim hep… Ve böyle devam etti. Futbolcu yeteneğimi babam gördü. Zaten hep devam etmemi istedi.

Seninle birlikte futbola başlayan birçok arkadaşın bugün futbolcu olamadı. Ama sen performansını hep yukarıya taşımaya devam ediyorsun. Geriye dönüp baktığında, futbolcu olamayan arkadaşlarına göre neleri farklı yaptın da bugün bu seviyeye gelebildin?

Altyapıdayken işler gerçekten kolay değildi. Çünkü haftada sekiz idman yapıyorsun. Ailenden uzaksın. Gerçekten çok zor. Mental olarak çok güçlü olman gerekiyor. Tabiî ki iyi çalışman lâzım. Antrenmanlar dışında da ekstra çalışmalısın. Ekstra çalışmazsan eksik kalırsın diye düşünüyorum.

Fransa'da 9 yaşından itibaren çocuklar yeteneklerine göre bir spor dalına yerleştiriliyor. Senin hikâyen nasıl? Fransa'da nasıl bir altyapı eğitimi aldın? Bize detaylıca anlatabilir misin?

8 yaşındayken Montfermeil'de amatör bir kulübe girdim. 15 yaşıma kadar burada oynadım. Benimle çok güzel ilgilendiler. Birçok turnuvaya katıldık. 15 yaşındayken Sochaux'nun scout ekibi beni gördü ve üç gün denemeye aldılar. Bu deneme sürecinde her şey çok güzel ilerledi. İmza atmadan Monfermeil'de oynamaya devam ettim. Aileme PSG ve Sochaux'dan iki teklif geldi. Ben Sochaux'yu tercih ettim. Çünkü orada daha çok şansım vardı diye düşünüyordum. Profesyonel olarak imza atmak adına Sochaux'da daha yüksek şansım vardı. Çünkü PSG'ye yeni yıldızlar gelmişti. Öyle düşünmüştük ailemle.

Geçmişe dönüp baktığında Fransa'da altyapıda en çok hangi kriterlere dikkat ettiklerini söylersin?

Tabiî ki stajlar boşa yapılmıyor. Karakterine bakıyorlar, seninle futbol dışındaki konularda da konuşuyorlar. Okuldaki derslerine bakıyorlar. İyi çalışıyor musun, çalışmıyor musun diye seni kontrol ediyorlar. Sadece futbol önemli değil. Karakterin de çok önemli. Sıkıntı yaşadığın an seni gönderiyorlar. Bunlara çok dikkat ediyorlar.

2012'den 2015'e kadar FC Sochaux'da forma giydiğini, sonra da Karagümrük'e transfer olduğunu görüyoruz. Ancak Karagümrük'te 1 ay kalmış ve sonrasında Kayseri Erciyesspor'a kiralık olarak gönderilmişsin. Fransa'dan neden ayrıldın? Bize Türkiye'ye geliş kararını ve sürecin ilerleyişini anlatır mısın? 

19 yaşındayken Fransa'daki son sezonum istediğim gibi geçmemişti. Sezon içerisinde Fransa'da yaşayan bir Türk menajer beni buldu ve "Seni Türkiye'ye göndereyim" dedi. Ben de, "Tamam olur" dedim. Çünkü baktım Sochaux'da profesyonel imza atamayacağım. Ben de Türkiye'de denemek istedim şansımı. Çoğu arkadaşım futbolu bıraktı. Ben de ilk olarak Karagümrük'e imza attım. Oradan Kayseri Erciyesspor'a kiralandım. Orada bir sezon geçirdikten sonra Karagümrük'e geri döndüm ve oradan da Hatayspor'a imza attım.

2015-2016 sezonunda Kayseri Erciyesspor'da TFF 1. Lig'de 16 maçta forma giyiyorsun. İlk sezonunda iyi bir istatistik yakalıyorsun. O sezon senin açından nasıl geçti?

İlk sezonum gerçekten çok zordu. Kayseri Erciyesspor çok sıkıntılı bir dönemden geçiyordu. O sene küme düştük. Ama benim açımdan iyi bir tecrübe oldu. Türkiye'de ilk sezonumda böyle sıkıntıların içine girmek çok şey kazandırdı bana.

Hatayspor'a transfer sürecinde neler yaşandı ve transfer nasıl gerçekleşti?

Kayseri Erciyesspor'dan ayrıldıktan sonra Fransa'ya döndüm. İki ay boyunca menajerlerin aramasını bekledim. Çok uzun sürdü. O bekleyiş döneminde yerimde duramıyordum. Sonunda aradılar ve "Hatayspor var" dediler. Daha önce Hatay'a hiç gitmemiştim. Hemen kabul ettim. Maç oynamam gerekiyordu. Hiç düşünmeden kabul ettim.

Hatayspor'da 2016-2017 sezonunda 2. Lig'de 33, play-off'larda iki, Türkiye Kupası'nda da bir maçta forma giyiyor ve resmen rüştünü ispatlıyorsun. Sonraki sezonda kazanılan şampiyonlukta ligde 31, Türkiye Kupası'nda bir maçta forma giyiyorsun ve bu başarıda önemli pay sahibisin. Bu iki sezonu nasıl anlatırsın? 

Hatayspor'da büyük hedefler var. Geldiğimden beri şampiyonluk hedefleri var. Bu gerçekten benim için çok iyi bir şey. Her maç kazanmak için sahaya çıkınca olaylar farklı oluyor. Gol atmak istiyorsun, asist yapmak istiyorsun. Gerçekten burada aile gibi olduk. Geldiğimden beri hiçbir sıkıntı yaşamadım. Hep profesyonelce davrandım. Hiç kimseyle bir problem yaşamadım. Hep işime odaklandım ve takımım için oynadım.

Başarılı grafiğini 2018-2019 sezonunda da sürdürüyorsun. 32'si TFF 1. Lig olmak üzere 41 maçta forma giyiyorsun. Hatayspor seninle birlikte başarı üstüne başarı yaşıyor. Geçen sezon kazanılan şampiyonluğa 33 maçta 2427 dakika forma giyerek katkıda bulunuyorsun. Hem senin hem takımının bu yükselen grafiğini nasıl yorumlarsın? Şampiyon olarak Süper Lig'e çıkmak nasıl bir duyguydu?

Bu başarı aslında bir sezonda gelmedi. Geldiğim ilk günden beri bunu hedefliyorduk. En yükseğe çıkmak için çalışıyorduk. Bu kadar dakika oynamak profesyonelliği de getiriyor. Futbol dışında kendime çok dikkat ediyorum. İyi çalışıyorum. Bu yüzden gerçekten hedeflerime ulaştığım için çok mutluyum.

Takım içindeki arkadaşlık ortamı nasıl?

Arkadaşlık inanılmaz önemli futbolda. Yoksa her türlü problem çıkabilirdi. Bu arkadaşlık ortamı olmasa buraya kadar gelemezdik diye düşünüyorum.

Gelelim bu sezona… Başakşehir galibiyetiyle Süper Lig'e "Merhaba" dediniz. Röportaj yaptığımız bu tarihe kadar dört galibiyet, üç beraberlik, bir mağlubiyetle 15 puan topladınız. Öncelikle Süper Lig'in, diğer oynadığın liglerden farkı nedir?

Tabiî ki Süper Lig'de daha zor, daha güçlü rakipler var. Kolay bir lig değil. Her maç çok zor. Ama kendi adıma daha fazla boşluklar bulabiliyorum alt liglere göre. Kendi mevkiime göre daha avantajlıyım diyebilirim. Süper Lig'de daha iyi hazırlanmak zorundasın. Kendine daha iyi bakman lâzım. Bence bunlar çok önemli. İnşallah böyle devam ederiz. Bence çok iyi gidiyoruz. 

Bu sezonki tabloyu nasıl değerlendiriyorsun? Takımın durumu ve havası nasıl? Lig sonu için nasıl bir hedef ve hayaliniz var?

Sezon başladığında öyle bir hedefimiz yoktu. Bazı insanlar, "Yeni çıkmış. Ligde kalsın yeter" der. Bence yanlış bunlar. Oynadıkça hedefler ortaya çıkar. Bence şu an iyi gidiyoruz. İlk 6-7 neden olmasın?

Bütün dünya çok zor bir süreçten geçiyor. Bu hastalık hepimizi çok zorluyor. Sen neler yaşıyorsun ve bu hastalıkla ilgili senin düşüncelerin neler?

Dışarı çıkmamak gerçekten kolay değil bazen. Buna ihtiyacımız var çünkü. Ama çok dikkatli olmak zorundayız çünkü ailelerimiz var. Ama tabiî ki eski günleri özlüyoruz.

Henüz 25 yaşındasın ve sezon sonunda Hatayspor ile olan sözleşmen bitiyor. Kendine nasıl bir kariyer planı yaptın? Bizimle yakın, orta ve uzun vadeli planlarını paylaşabilir misin?

Uzun vadeli bir hedef koymadım kendime. Ben bugüne bakarım. Her maç takıma katkı sağlamak istiyorum. Benim için bunlar çok önemli. Maç maç düşünürüm ben. Uzun vadeli düşünmem. Ama bir gün Millî Takım neden olmasın? İnşallah bir gün gururla o formayı taşımak isterim.

Avrupa doğumlu bir oyuncusun. Avrupa'da hangi ligleri beğeniyor ve kendi stiline yakın hissediyorsun? Futbolda en büyük hayalin nedir? Kendini hangi ligde ve takımlarda görmek isterdin?

İspanya'da oynanan futbolun benim stilime uygun olduğunu düşünüyorum. La Liga'yı çok yakından takip ediyorum. Beğenerek izlediğim bir lig. Barcelona neden olmasın? Küçüklüğümden beri Barcelona'yı tutarım. Ronaldinho'dan dolayı Barcelonalı olmuştum, onu çok severek izlerdim. Rivaldo'nun da videolarını seyrediyorum. Gerçekten çok sevdiğim bir kulüp.

Forvetin kanatlarında ya da santrfor arkasında oynayabiliyorsun. Kendini en iyi ifade ettiğin mevki hangisi?

Kendimi sağ kanatta rahat hissediyorum ve daha iyi buluyorum. Solda da bir sıkıntı yaşamıyorum. Ben gerçek anlamıyla bir kanat oyuncusuyum.

Bugüne kadar ne Fransa'nın ne de Türkiye'nin millî takımlarında forma giymişsin. Sanıyorum bir kez Fransa U17 Millî Takım kampına davet edilmişsin. Millî Takım konusu hakkında neler söyleyeceksin?

U17'de Fransa Millî Takımı'na çağrıldım. Orada arka adalemi yırttım ve devam edemedim. Turnuvadan çıktım. Türkiye'de 18 yaşındayken U19 Millî Takımı'nın hocası gelmişti beni izlemeye. "Seni çağıracağız" demişlerdi. Konuşmuştuk maçtan sonra. Ama listeye baktığımda yoktum. Çok üzülmüştüm.

Halen genç ve şu sıralar formunun zirvesinde yer alan bir oyuncusun. Millî Takım kariyeri için bundan sonraki düşüncelerin neler?

Millî Takım'da oynamak hayallerimi süslüyor. Önümüzde bir Dünya Kupası var. En büyük hayalim orada oynamak. 2022'de umarım orada ben de olurum. Neden olmasın? Her şey olabilir futbolda. Ben her zaman kendimi hazır tutarım. Skor yapmam lâzım. İstatistikler çok önemli. İnşallah o formayı taşımak isterim.

Kendine örnek aldığın futbolcu ya da futbolcular var mı? Varsa kimler?

Eden Hazard var. Çok güçlü bir futbolcu. Çok çabuk. İyi şut çeken, çok beğendiğim bir futbolcu.

Hocaların senin en çok hangi özelliklerini beğeniyor? Sen kendinde hangi eksiklikleri görüyor ve bunları gidermek için neler yapıyorsun?

Hocaya bir sorayım (gülüyor)… Hocalar defans arkasına koşularımı beğeniyor. Her an bir şeyler yapabileceğimi biliyorlar ve bu sebeple bana güveniyorlar. Benim eksik bulduğum yönüm ise kafa topları… Bazen kaleye arkam dönük top aldığımda da biraz sıkıntı yaşayabiliyorum.

Bugüne kadar çalıştığın teknik adamlar içinde sana en çok katkı veren teknik adamlar kimlerdi?

Tüm hocalarımı çok seviyorum. Ayırt edebileceğim bir hocam yok. Kendim gibi oynuyorum.

Birlikte oynadığın oyuncular arasında profesyonel hayatı ve çalışkanlığı ile seni en çok etkileyen oyuncu kimdi?

Takım kaptanımız Mesut Çaytemel… Kendisi büyük bir profesyonel. Bu yaşta hâlâ çok yüksek bir dayanıklılığı var. Kendisine çok iyi bakıyor. Örnek aldığım oyuncuların başında geliyor.

Hatay'da nasıl bir hayatın var? Hobilerin ve fobilerin neler?

Bu aralar hiçbir şey yapmıyorum. Evdeyim. Hatay'da yemekler, mezeler çok güzel. Arkadaşlarla maçtan sonra yemek yemeye gideriz. Yabancı arkadaşlarımızla da çok yemek yeriz. Takıma adaptasyonlarını kolaylaştırmak için için onları yalnız bırakmıyoruz. Bunlar çok önemli biliyorsunuz.

Bizim unuttuğumuz, senin eklemek istediğin bir şey var mı? 

TamSaha Dergisi'ne çok teşekkür ediyorum. Türkiye Futbol Federasyonu'na çok teşekkür ediyorum. Mutlu yıllar diliyorum.

 
eXTReMe Tracker